Tezyif müzeyyifin kadri ile mütenasiptir (hakaret, hakaret edenin gücü ve kişiliği ile orantılıdır veya başka bir deyişle, biri seni aşağılıyorsa, o aşağılama, aşağılayanın değeri ile alakalıdır)
DUYGU ve düşüncelerimizi başkalarına aktardığımız araç ve diğerleri ile aramızdaki en önemli iletken dildir.
İnsanları, düşünceleri ve nesneleri dilin aracılığıyla kavrar, dil aracılığıyla iletişime geçeriz.
Düşüncelerimizin net bir şekilde anlaşılmasını istiyorsak eğer, bunun en kestirme yolu dile hâkim olmaktır.
Bu yüzden dil bilgisi kurallarını öğrenmek işimizi fazlasıyla kolaylaştıracaktır. Ne de olsa dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekâsı sözcüklerde, deyimlerde ve söz öbeklerinde gizlidir. Bu bilgileri zihnimize nakşetmek için Türkçeyi doğru bir biçimde öğrenmemiz gerekir, ki bunun yolu da dil bilgisi kurallarını bilmekten geçer.
Ama (hep bir ama vardır) dilin doğru kullanımı dil bilgisi kuralları ile sınırlı değildir. Aynı zamanda duygu ve düşüncelerimizi yansıtacak bir aynaya gereksinim duyarız. Bu aynanın adı da üslûptur. Ve üslubumuz kişiliğimiz hakkında ipuçları verir.
Dil insanı rezil de eder, vezir de.
Bazen, sosyal medyada vuku bulan ya da Ekşisözlük gibi dijital platformlarda cereyan eden fikir tartışmalarına denk geliyorum. Ekseriyetle bu tarz tartışmaların dekorunu din ya da siyaset süslüyor. Fakat çoğu kez dikkatimi tartışmanın içeriğinden ziyade katılımcıların üslubu çekiyor. Çünkü kimileri, hakaretamiz cümleler kurmaktan ve rakibini hâkir görmekten kaçınmıyor. Büyük bir olasılıkla buna bilgi noksanlığı yol açıyor; ama öte yandan, etkileyici belagate sahip olmalarına karşın küfür ve hakaretten medet umanlar da yok değil doğrusu.
Başımıza ne geliyorsa, dilimizden geliyor.
Sağlıklı ve kalıcı ilişkiler geliştirmek yahut da insanlar arasında ve çevremizde müspet bir intiba yaratmak istiyorsak eğer, mümkün olduğunca itidalli olmalı ve hakaretamiz düşüncelerden kaçınmalıyız. Yoksa kendimizi haklıyken haksız duruma düşürmemiz işte bile değil.
Dilimize hâkim olursak huzura ereriz.
Hayatın bir anlamı var mı, bilmiyorum, ama buna karşın insan yaşamının bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Evet, elbette, insan denen fenomenin bir anlamı var. Ki o da, şu ya da bu şekilde, karşılaşılan engellerin üstesinden gelmek. Nietzschevari bir söylemle, mevcut olanı aşmak. Bu da şüphesiz, dil ve düşüncenin kapısını aralayınca karşımıza çıkıyor.
İnsan Sosyal bir varlıktır
Aristoteles’in dediği gibi, insan sosyal bir varlıksa eğer, -ki öyle- aynı zamanda toplumun da bir ögesidir. Toplum denen mekanizmanın çarkları ise iletişimle döner. Bu nedenle, başarılı bireylerin ya da başarı merdivenlerini tırmanmak isteyenlerin yolu eninde sonunda dil ile kesişir. Deyim yerindeyse, dile hâkim olan kendine hâkim olur. Kendine hâkim olan ise cihana hâkim olur.
Aşırılıklarını törpüle
Orta Çağ’da Avrupa’sında yaşayan bir şifacı olsaydım eğer, dizginleri eline almakta zorlanan hastalara şöyle bir reçete yazardım: Sinirlerine ve öfkene hâkim ol, hayata karışmaktan çekinme, ölçülü davran ve insanlarla iletişime geç; çünkü her insanda bir parça kendini göreceksin.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
İtiraf etmeliyim ki benim için karşımdaki insanın neyi ne kadar bildiğinden çok hal ve hareketleri tartıda daha ağır basıyor. Ve bu düşüncenin bana özgü olmadığının bilincindeyim. Aklıselim sahibi insanlar için geçerli bir ilke. Ne de olsa bilgi, öyle ya da böyle, elde edilebilen soyut bir olgu. Dil ve düşünce yardımıyla somut bir hale dönüşüyor. Bilhassa internet çağında bilgiye ulaşmamışız daha kolay. Ve hızlı. Bu da demek oluyor ki, bu yüzden kimsenin ağız kokusunu çekmek zorunda değiliz.
Dilini kontrol edemeyen, yalnızlığa mahkûmdur.
Haftaya görüşmek üzere
Sağlıcakla Kalın